Güneşin Işıkları
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

KARACAĞOLAN

Aşağa gitmek

KARACAĞOLAN Empty KARACAĞOLAN

Mesaj tarafından kaan Çarş. Ocak 12, 2011 7:29 pm

Karacaoğlan'ın yaşamı üzerine, belge değeri olan yazılı kaynaklarda bilgi yoktur. Kendi şiirlerinden, halk söylentilerinden, kuşaktan kuşağa anlatılagelen menkıbelerden çıkarılan bilgilerin ise birbirini tutmadığı görülüyor.

Nereli olduğu bile kesinlikle anlaşılamamıştır. Barak Türkmenleri onu kendilerinden sayarken, Kilis'in Musabeyli bucağında yaşayan Çavuşlu Türkmenleri de kendilerinden olduğunu söylerler. Batı Anadolu'da yaşayan Karakeçili aşiretine göre onlardandır. Mersin'in Silifke, Gülnar, Mut ilçelerinde yaşayanlar kendi ilçelerinden olduğunu ileri sürerler. Gazianteplilere göre, bugün Suriye sınırları içinde kalan Akpınar köyündendir. Kırım'da derlenen bir menkıbeye bakılırsa Belgrad'lıdır. Bir söylentiye göre Kozan Dağı yakınındaki Bahçe ilçesinin Varsak köyünde, başka bir söylentiye göre gene Kozan'a bağlı Feke ilçesinin Gökçe köyünde doğmuştur.

Şiirlerinde ise şöyle diyor: "Kozan Dağı'ndan neslimiz /, Arı Türkmen'dir aslımız / Varsak'dır durak yerimiz"; Göğçe idi benim yerim durağım"; "Göğçe'den çıktım çocuktum"; "Vatanımız Adana Maraş"; "Yaylamız Bulgar Dağı'dır"; "Maraş illerine giden kervancı / Selam söyle bizim il'e obaya"; "Binboğâ dır benim ilim"; "Erzurum dur benim ilim"; "Mamalı'da ben bir Rıdvanoğluyum'; "Öz Adım Halil'dir köyümüz Hama".

Uzmanlar bu karışıklığı şöyle açıklıyorlar: Karacaoğlan halkımızın benimsediği, varlığında eridiği ozanlardandır. Türk halkı onun söylediği şiirlerle yetinmemiş onun adına şiirler söylemiştir. Yunus'a Pir Sultan'a yaptığı gibi. Şiirlerinden hangilerinin gerçekten kendisinin olduğunu hangilerinin sonradan uydurulduğunu ayırmak kolay değildir. Aynca, bazı şiirleri başkalarınca tekrarlanırken, ağızdan ağıza geçerken, ya da derlenirken, söyleyenlerin, derleyenlerin gönüllerine göre değiştirilmiştir. Örnekse, bir yerde "Binboğa'dır benim ilim" diye yazıya geçirilmiş bir dize, başka bir yerde "Erzurum'dur benim ilim" diye yazılıdır. Birinin yanlış olduğu yüzde yüz, ama belki ikisi de yanlıştır. Halkımızın Karacaoğlan'ı benimseme özlemiyse sonsuzdur. Yapılan yorumlar da hep bu özlemle biçimleniyor. Kırşehir'in Mecidiye ilçesinde bir Mamalı köyü var, ama hayır, Erzurum'lulara göre, Karacaoğlan'ın andığı Erzurum'un Mamahatun köyüdür. Daha ilginci, araştırmacılar Güney Doğu Anadolu'da Hama adında bir köy bulunmadığını söylüyorlar, yalnızca Kozan Dağı'nda bu adı taşıyan bir gedik varmış.

Bütün bu karışıklık arasında uzmanlar, Akşehirli Hoca Hamdi Efendınin 1875-76 yıllarında yazdığı yolculuk anılarına dayanarak, Karacaoğlan'ın Kozan Dağı yakınındaki Bahçe ilçesinin Varsak köyünde doğduğu söylentisini daha bir önemsiyorlar. Gene önem verilen bir söylenti de Kozan'a bağlı Feke ilçesinin Gökçe köyünde doğduğudur.

Karacaoğlan'ın adı Kırım'da derlenen menkıbeye bakılırsa Simayil, bir şiirine göre Halil, başka bir şiirine göre Hasan'dır. Hoca Hamdi Efendi de anılarında onun adının Hasan olduğunu yazıyor.

Gene bu anılara göre babasının adı Kara İlyas'tır. Varsak köyü Türkmenlerinden olan Kara İlyas, 1604'te, Kozan derebeylerinden Hüsam Beyin "tut kap asker devşirdiği" kargaşada tutolup sayıl askeri yazılmış, sonra da ortadan yok olmuştur. Böylece de Karacaoğlan' ın soyuna Sayıloğlu denmiştir. Bu Sayıloğlu sözü bir dizesinde de geçer. Başka bir söylentiye göre de o sırada Çukurova'da derebeylik eden Kozanoğulları ile arası açıldığı için, genç yaşta (24) memleketinden ayrılıp gurbete çıkmıştır.

Şiirlerinde pek çok yer adı anar: Adana, Ankara, Aydın, Bolu, Bursa, Diyarbekir, Erzincan, Erzurum, Gaziantep, Gümüşhane, Halep, Hama, İçel, Karaman, Kars, Kayseri, Konya, Malatya, Maraş, Mardin, Niğde, Sıvas, vb. Ayrıca, "Ne İstanbul koydum ne Diyarbekir", "Gidip İstanbul'dan ferman getirdim" gibi dizeleri, İstanbul'a; "Coşmuş Karadeniz köpüğün saçar" dizesi de Karadeniz kıyılarına gittiğine kanıt sayılabilir. Acaba Karacaoğlan andığı her yere gitmiş midir? Bağdat, Mısır, Trablus, Tunus, Şam, Yemen, hadi buralara da gitti diyelim, ama o Buhara, Hindistan, Çin'den de söz ediyor! Nerelere gittiğini, nereleri gitmeden andığını ayırmak olanaksızdır. Avusturya savaşları için şiir yazdığına, Firengistan'ı dolaştığını söylediğine bakılırsa, Rumeli'ye de geçmiş olduğıı anlaşılıyor. Ama uzmanlar Karacaoğlan'ın ömrünün çoğunu Çukurova, Gaziantep, Maraş dolaylarında, Toros dağlarında geçirdiği kanısındalar. Bütün yaşamı boyunca gurbette kalmadığı, obası ile birlikte göçlere katıldığı şiirlerinden de belli oluyor.

Hoca Hamdi Efendi'nin anılarında, "karayağız, seyrek sakallı, şuh meşrep, uzunca boylu levent bir adam" diye tanıtılan Karacaoğlan'ın yaşamı üzerine, çeşitli şiirleri yorumlanarak edinilen daha başka bilgiler de var: Gurbete iki kız kardeşiyle çıkmış, arkalarında da bir ağlayanları yokmuş, (anlaşılan anası da ölmüşmüş). Bir ara Bursa da ev bark sahibi olmuş. Kaç kere evlendiği bilinmiyor. Bir yerde başlık parası bulamadığından, bir yerde de çocuğu olmadığından yakınıyor. Sonra çocukları olmuş, ama karısı ölmüş herhalde, anasız kalmışlar. Evlat acısı da görmüş. Bir şiirine göre de aşireti devletçe Hama'ya sürgün edilmiş. Çok uzun yaşamış, öldüğünde iyice yaşlı imiş.

Karacaoğlan'ın, doğduğu yer gibi, öldüğü yer de belli değil. Hoca Hamdi Efendi'nin anılannda "Maraş civarında Cezel Yaylasında doksan altı yaşında iken vefat eyleyüp vasiyeti üzerine tenha bir pınar başına defn olunup sazı çürüyünceye kadar başucunda ağaçta asılı durduğu" söylentisi yazılı. Bir araştırmacıya göre, Nizib'in Keklice köyünde sazını dalına astığı bir ağacın altında yatıyor. Bir başkasına göre, Oltu'nun Penek köyünde ölmüş, Zemzem Dağı'ndaki Yasamal Yaylası'na gömülmüş. Bir söylentiye göre de, Tarsus'taki Ashab-ı Kehif Mağarası'na girip bir daha çıkmamış. Uzmanların gerçeğe en yakın saydıklan söylenti ise İçel'in Mut ilçesinin Çukur köyünde bir tepenin üstünde yattığıdır. Bu tepeye bugün Karacaoğlan Tepesi deniyor. Tepede bakımsız bir mezar, bir su sarnıcı, bir iki eski ev temeli var. Karşısındaki başka bir tepenin adı ise Karaçakıl Tepesi. Ozan'ın sevgilisi Karacakız'ın da o tepede gömülü olduğuna inanılıyor. Karacaoğlan kışları bu güzel yerlerde, kendi adını alan tepedeki bir mağarada geçirir, yaz gelince yaylalara çıkıp oradan oraya gezermiş. Ölümünden sonra Silifke, Gülnar, Mut köylerinde yaşayan köylüler onu ermişler arasına katıp mezarını adak yeri yapmışlar. Günümüzde de her yıl Haziran ayında Mut halkı bu mezarlara gelip saygı gösterisinde bulunmakta, bir Karacaoğlan günü düzenlemekteymiş.

Bir mezhep, bir tarikat adamı olmayan Karacaoğlan ele aldığı konularla çok geniş alanlarda yankılanmış, herkesin ilgisini çekmiş, herkesin sevdiği bir ozan durumuna gelmiştir. Şiirlerinin dilden dile çok dolaşması, çok değiştirilmesi, onun adına çok şiir uydurulması doğaldır.

Bu bakımdan uzmanlar Karacaoğlan'ın şiirlerinden gelen, çoğu birbirini tutmaz bilgilere pek güvenmiyorlar. Şiir Karacaoğlan'ın mı? Bir değiştirmeye uğramış mı, uğramamış mı? Bu soruların karşılığını bulmak kolay değil. Elli yıldır Karacaoğlan üzerine yapılan araştırmalar olumlu sonuç vermediği gibi, büsbütün karışıklık doğurmuştur, deniyor. Nitekim günümüzde bile uzmanlar kitaplarının bir baskısından öbür baskısına ozanın yeni yeni şiirlerini ekliyorlar. Ele geçen her cönkten değişik bir şeyler çıkabiliyor.

Halk söylentilerine göre Karacaoğlan 1606'da doğmuş, 1679 ya da 1689'da ölmüştür. Akşehirli Hoca Hamdi Efendi'nin anılarına göre ise, Karacaoğlan'ın babası 1604'te sayıl askeri yazılmıştır. Yani doğumu bu tarihten önce, ya da en geç 1605 olabilir. Doksan altı yıl yaşadığı söyleniyor ki, o zaman ölüm tarihi 1701'e kadar çıkar.

Uzmanlar böyle kesin tarihler veremiyorlar. Yalnız şiirlerde bazı tarihsel olaylara değinmeler var, onlardan yararlanarak şairin on yedinci yüzyılda yaşadığını söylüyorlar.

Örnekse, "Halebi Osmanlı aldı / Dağı taşa katar bir gün" beyti ile 1658 yılında Abaza Hasan Paşa'nın devlete başkaldınp ertesi yıl cezalandınlmasına değinildiği; "Sana derim sana ey Acem Şahı / Üstüne Mağrip'ten asker geliyor / Tahtını yıkıp da mülkün almaya / Sultan Murad kalkmış kendi geliyor" diye başlayan destanla 1622-1639 arası Osmanlı-İran savaşlarına değinildiği; gene "Hazır ol vaktına Nesme Kralı / Yer götürmez asker ile geliyor / Patriklerin inmiş tahttan diyorlar / Bir halife kalmış o da geliyor" diye başlayan destanla Fazıl Ahmet Paşa nın 1663-1664 Avusturya Seferine değinildiği kesindir deniyor.

Karacaoğlan'ın on yedinci yüzyılda yaşadığına kanıt gösterilebilecek daha başka şiirler de var, ama uzmanların en çok önem verdikleri kanıt şudur: Ozanın dili kesinlikle on yedinci yüzyılda yaşamış âşıklann diline benziyor. Önceki yüzyıllarda yaşamış ozanların kullandığı sözcükler onda yok. Bir de şu: Karacaoğlan'ın şiirlerinin bulunduğu cönklerin hiçbiri on yedinci yüzyıldan eskiye gitmiyor, Daha önceki yüzyıllarda yazılmış cönklerde onun şiirlerine rastlanmıyor.

Bir ara Karacaoğlan'ın on altıncı yüzyılda yaşadığını gösteren bazı belgeler bulunmuştu, ama sonradan bunların Karacaoğlan adlı başka bir ozanla ilgili olduğu, "Karacaoğlan" adının çok eskiden beri kullanılan bir ad olduğu ortaya çıktı.

Bütün belgesizliklerin ötesinde, uzmanlar, Karacaoğlan'ın on yedinci yüzyılda Güney Anadolu'da yaşadığına, ömrünün çoğunu Çukurova, Gaziantep, Maraş dolaylannda, Toros dağlarında geçirdiğine kesinlikle inanıyorlar.



(Öner Yağcı'dan)

Bugüne kadar gelen şiirlerinden, türkülerinden adını bildiğimiz Karacaoğlan hakkında Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar önemli bir bilgi edinilememiştir. Halk edebiyatımızın öteki usta ozanlarında olduğu gibi, Karacaoğlan'la ilgili derinliğine bilgilerin sağlanması da ancak ciddi, bilimsel araştırmalara başlanmasıyla ve birçok bilim adamının kendisini halk edebiyatına adamasıyla birlikte olanaklı olmuştur.

Osmanlı Devleti döneminde araştırmaya ve incelemeye dayalı bir "halkbilimi'nden söz edilmeyeceği için, halk edebiyatımızın araştırılmasında, yaşamın her alanında, bilimde, teknikte olduğu gibi halk edebiyatı alanında da önemli bir gecikmeden söz edebiliriz. Bu gecikme nedeniyle, kendiliğinden oluşan birkaç önemli yapıt dışında bir halk edebiyatı incelemesinden söz edilemiyor. Var olan yapıtlara bakıldığında ancak 19. yüzyılın sonlarına kadar geriye gittiğimizde somut çalışmaların yapılmaya başlandığını saptayabiliyoruz.

Atilla Özkırımlı'nın "Tüık Edebiyatı Ansiklopedisinde Karacaoğlan'ın "l6.yüzyılın sonları ile 17. yüzyılın başlarında yaşadığı sanılmaktadır" deniliyor. Çukurovalı olduğu, Türkmen aşiretleri arasında yetiştiği, asıl olarak Anadolu olmak üzere Osmanlı'nın birçok ilini gezip dolaştığı Rumeli'yi gördüğü ve uzun yaşadığı da toparlanan ve kesin olmayan bilgiler arasındadır. Mezarının bulunduğu yerler konusunda da değişik düşünceler ileri sürülmektedir. Ayrıca tıpkı Pir Sultan Abdal'da olduğu gibi bir "Karacaoğlan Geleneği'hin oluştuğu da söylenmekte ve bu gelenek içinde yetişen Karacaoğlan'lardan hangisinin gerçek Karacaoğlan olduğu konusunda da kesin bilgilerin olmadığı yinelenmektedir. Bu nedenle gerçek Karacaoğlan'ın yaşamöyküsünü ve şiirlerini kesin olarak saptayabilmek olanaksızdır.

16. yüzyılda yaygınlaşan bir Karacaoğlan ününden söz etmek; dönemin birçok cönklerinde şiirlerin rastlanılması, birçok halk hikâyesine girmesi nedeniyle doğru bir saptama olacaktır. Ayrıca yalnız Anadolu'da ve Rumeli'de değil Azerbaycan, Kırım gibi ülkelerde de Karacaoğlan'ın ünlenmiş olduğu bilinmektedir. Örneğin Leh asıllı Ali Ufki'nin "Mecmua-i Sâz ü Söz" adlı koleksiyonunda Karacaoğlan'ın iki türküsünün notalarıyla bulunması, onun yapıtlarının saray çevrelerinde de bilindiğini, türkülerinin çalındığını ve söylendiğini göstermektedir.

Pertev Naili Boratav, "Folklor ve Edebiyatı adlı yapıtının ikinci cildinde Karacaoğlan'ın "kelimenin bütün geniş anlamıyla" şair olduğunu söylemektedir. Boratav'a göre "en büyük iki Güney şairinden biri" (ikincisi Dadaloğlu) olan Karacaoğlan, Güney'in manzaralarıyla çerçevelenmiş insan duygularını en iyi dokuyan halk ozanımızdır. Ünü geniş bir alana yayılmış olan Karacaoğlan, bugüne gelebilen beş yüzden fazla şiiriyle dönemine damgasını vurmuş bir ozanımızdır.

Böyle bir büyük şairin yaşamı da elbette sıradan insan yaşamları gibi olmayacaktır. Karacaoğlan'ın yaşamı menkıbelerle doludur ve onun yaşamını ancak ana hatlarıyla ve menkıbeler halinde bilme şansımız vardır.

Boratav'ın yukarıda sözü edilen yapıtına göre Karacaoğlan'ın yurdu olarak Bahçe ilçesinin Farsak Köyü ile Feke ilçesinin Gökçe Köyü en yakın olasılıklar olarak ortaya çıkıyor. Şiirlerinde anlattıkları olaylarla, yaşadıklarıyla hangi dönemleri içine alan bir zaman diliminde ve nerelerde yaşamış olduğunu da ancak güçlü olasılıklar olarak ortaya koyabiliriz. Yukarda söylediğimiz iki köy, onun asıl memleketi olması olasılığı en güçlü olan yerleşim yerleridir. Bozulmuş, değiştirilmiş şiirlerinden yola çıkılarak Mersin, Maraş, Gaziantep, Silifke, Gülnar, Mut, Kırşehir, Erzurum, Kilis gibi yerlerin Karacaoğlan'ı kendilerine mal etme çabaları, halkın sahiplenmesinin göstergesidir. "Denebilir ki, Karacaoğlan, gönüllerden doğmuş ve gönüllere gömülmüştür.

Şiirlerinden yola çıkılarak yapılacak araştırmalar Karacaoğlan'ın "kimliği" konusunda "kesine yakın" sonuçları vermektedir bize.

Karacaoğlan, "Torosların, Torosların Suriye'ye doğru kol atmış olan Gâvur Dağları bölgesinin şairidir. Yine şiirlerine göre Karacaoğlan'ın 1609'da doğduğunu, 1679 veya 1689 yıllarında öldüğünü kabul etmek gerekiyor.

Söylencelerle, çeşitli halk hikâyelerine konu olan değişik yaşamlarıyla Karacaoğlan, sevgiyle, insan duygularıyla yüklü, sonsuz doğayı içine alan şiirleriyle 17. yüzyıl halk şiirinin doruğa çıkmış olan ozanıdır.

Gezdiği, dolaştığı yerlerin dağları, ovaları; yaylaları onun şiirine öyle bir sinmiştir ki, doğanın hüznünü, acısını, sevincini, coşkusunu bir insan yüreğinin dışavurmuş duyguları olarak algılatır. Onun şiirlerinde doğa, içinde yaşamları, sevgileri, duyguları barındıran bir çerçeve gibidir.

Karacaoğlan, bu canlılığı sevgiye, aşka bağlamaktaki başarısıyla da "sevdanın ozanı" kimliğini kazanmıştır

kaan
Admin

Mesaj Sayısı : 21
Kayıt tarihi : 08/01/11

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz